BAŞKANDAN 11/10/2012 00:00 DEĞERLİ MESLEKTAŞLARIM


Yönetim kurulu olarak 2011 yılı eylül ayında yapmış olduğumuz olağan seçimli genel kuruldan bu yana bir yılı tamamlamış bulunuyoruz. Geçen bir yıl için için hafızalılarımızı canlandırıp geriye dönüp eczacılık alanı için bir değerlendirme yapıldığında ne yazık ki negatif gelişmelerin olumlu süreçlerden hayli fazla olduğunu görürüz.
Eczacılar kamunun global bütçe uygulamasından kaynaklı ilaç harcamalarını aşağı çekme ya da belirli bir rakamda tutma eğimlinden olumsuz biçimde etkilenmektedirler.  Son üç yılda ilaç tüketimi kutu ve kişi bazında artarken, ilaca ödenen bedeller artmamakta hatta bir kısımda azalmaktadır. ( …. )
Global bütçe uygulamasının başlangıcı olan 2009 yılında ilaç harcamasının GSMH ya oranı %1.55 idi. ekonomi bürokrasisi bu oranı % 1.4 e indirmeyi hedeflemek istemişti. Bu çerçevede kamu kurum ıskonto artışları ve ilaç fiyat düşüşleri ve diğer sağlık uygulama tebliği değişiklikleri yapıldı.
2010 ve 2011 yılı için öngörülen büyüme rakamları % 4 olarak beklenirken ekonomideki olumlu havayla bu rakamlar % 9 da gerçekleşti. Dolayısıyla GSMH büyüklüğü beklenin üzerinde oluştu. İlaç harcamalarının GSMH ya oranı OECD ülkelerinde % 1.5 iken 2009 ve devamındaki düzenlemelerle bu rakam 2011 de yüzde 1.3 e 2012 tahmini beklentisinde de 1.1 geriledi.
Özet olarak kamu tarafı ilaç harcamaları ile ilgili olarak sektörden alacağının sağlamanın ötesinde bir hedefi tutturmuş oldu.       
Diğer taraftan bu düzenlemelerle;
İlacın tüm sağlık harcamaları içindeki payına baktığımızda 2010 yılında % 29, 2011 de %27 2012 tahmini  ise % 22 olacaktır yani diğer bir deyimle sağlık harcamaları artarken ilaç kutu olarak  tüketimi artmakta ama rakam azalmaktadır.
Kamu tarafı toplam sağlık harcamalarında artış ya da yatay bir seyir grafiği sağlanırken,
kamu için ilaç harcaması; bu dengeyi olumlu yönde sağlayan unsur olarak kullanılmaktadır.
Bu durum karşında eczacılık alanının kamu dışındaki müdahili olan ilaç endüstrisi ise bu gelişmelerde kamuya karşı verdiği tüm tavizler için refleksi;
telafiyi eczacıdan sağlama yöntemini seçmek olmuştur.
 Kamu tarafından 2011 yılı sonunda yapılan düzenlemelerle kamu kurum ıskontoları % 41 lere kadar çıkarılırken bu duruma genel olarak çokta karşı durmayan ilaç endüstrisi uzun yıllardır geleneksel bir biçimde eczanelerin ayakta durmasını sağlayan ‘ ticari ıskontoları ‘ bu düzenlemelerin ardında sistemli ve ortak bir biçimde geri çekmiştir.
Eczanelerin nefes almasını sağlayan ve yaklaşık 2-2.5 puanlık katkı sağlayan ‘ticari ıskontolar’ artık uygulanmıyor.    İlaç endüstrisi buna gerekçe olarak İlaç Fiyat Kararnamesi gereği verilmesi gereken ‘ilaç fiyat zammının    ‘ uygulanmamasını göstermektedir.
Kasım 2011 de tebliğ ve kararnamelerle artan kamu kurum ıskontolarından ve düşen ilaç fiyatlarından dolayı oluşan raflarımızdaki stok zararlarımız geçen 10 aya rağmen tazmin edilmemiştir. Zararlara ilişkin kararnamenin düzenleyicisi devlet tarafı kararnamesine sahip çıkmazken,
ilaç fiyat zammı için ilaç fiyat kararnamesinin gereğini isteyen endüstri ise aynı kararnamenin başka bir hükmü gereği üzerine düşen görev olan stok zararlarımız konusunda ise duyarsız, isteksiz ve kayıtsız kalmaktadır.
Bu durum sonucu tüm Türkiye ‘de yaklaşık 130 milyon liralık zararımız halen açıkta durmaktadır. Yapılan girişimler sonucu, zararlara ilişkin eczaneler olarak faturalarımızı kestik ve ilgili ecza depolarına gönderdik. Beklediğimiz karşılığı ve desteği bu yapılardan ne yazık ki bulamadık. Artık hukuksal süreç başlatılmıştır. Bir demokratik hukuk devleti olan ülkemizde ne yazık ki kararnamelerde açık açık yazılı uygulama için yani hakkımız olan için mahkemelere başvurmak zorunda kaldık.
Gerçekçi bir bakış açısıyla global bütçe uygulamasının mağduru olan eczacılık sektörünün farklı alanları birlikte çözüm ve çıkış yollarını konuşup arayacaklarına birbirleriyle mücadele yolunu seçmişlerdir. Bu biçim terk edilmeli böylesi önemli ve stratejik alanın bileşenleri bir araya gelip yenisi planlanan global bütçe çalışmaları için asgari müştereklerini sıralayabilmeliler.
Azalan cirolar ve eczacı karları, artan gider ve eczane sayıları ile ayakta kalmanın her geçen zorlaştığı bir ortamdayız. Bekli de 2001, 2008, 2009 da yaptığımız kapama ve miting eylemlerinden daha zor koşullar altındayız bu olumsuz tablodan çıkışın en önemli yolu kendimizi daha iyi ifade etmekten ve bir arada durabilmekten geçmektedir.
Küreselleşme sonucu uygulanan neoliberal ekonomi politikalarının en büyük amaçlarından biri de bizim eczane yapılarımız gibi küçük, özgür, bağımsız yapıları karşılarında istememek ve yok etmektir. Bu gün son on yıldan bu yaşadıklarımızı yalnızca bu ülkenin eczacılarına ait sorunlar değildir.
 Küreselleşme ile kapitalizmin uygulamaları ve kuruşları olan; neoliberal ekonomi politikaları ile ulusları ilaç ve perakendeci tekelleri Avrupa ‘ da eczacıların hukuki durumları ile yaşam koşullarını olumsuza sürüklemektedir. Avrupa ‘ daki eczacıda bizim gibi zor durumdadır. Zincirler açılmış, karlar azalmıştır. Onlarda fiyat düşüşleri ve kamuya yapılan ıskontolardan dolayı mağdurdur.   
Neoliberal politikaların sağlıkta uygulanması sonucu bu gün cepten sağlık harcamaları dikkatten kaçırılmasına rağmen ciddi rakamlara ulaşmaktadır.
 SGK şemsiyesi altındaki halk  “muayene farkı, muayene ücreti, ilaç farkı, katkı payı ve ödenmeyen bölümde yer alıyor”    gerekçesiyle milyarlarca lirayı cepten sağlık harcaması olarak yapmaktadır ve ne yazık ki bu bedellerin önemli bir bölümü de eczanelerimizden   “tahsil” ettirilmektedir.
SGK lı yurttaşların sağlık cepten ödemelerinin yüzde otuzlara yaklaşması nedeniyle, yine SGK kanadı tamamlayıcı sağlık sigortası ve özel sağlık sigortalarının etkinleştirilmesini en üst düzeyden dile getirmeye başlamıştır. Yani sağlık meslek örgütlerinin yıllardır sıklıkla dile getirdiği ‘ sağlığın piyasalaştırılması ‘ süreci hızla tamamlanmaktadır. Böyle bir süreçte eczacıları daha vahim tabloların beklediğini tahmin etmek zor değildir.    
 Kısaca ayakta kalmaya çalışan eczacının yaşam koşulları zorlaştıran ve eczaneleri kapanmaya zorlayan ve elini vatandaşın cebine atan global bütçeye itirazımız olmalıdır ne sağlık harcaması ne de ilaç harcaması ekonominin kara deliği olarak bakılabilecek harcamalar değildir. Sosyal devlet ilkesi gereği olması gereken bir bütçedir.
Değerli meslektaşlarım,
Sosyal Güvenlik Kurumu ile şubat ayı içerisinde ‘ ilaç alım protokolü ‘ imzalandı. Bu protokolde ‘ o ’ ıskontolu eczanelerin sayısının artırılması olumlu olarak bakılabilecek bir durumdur. Ancak bu durum için kaynağın yüksek cirolu eczaneler olması da doğru bir yaklaşım değildir.
Sözleşmenin en can alıcı noktasını oluşturan ve’ stok zararları’ dışında her zaman gözden kaçırılan  ‘taşıma zararı ‘ milyar liraya ulaşan kamu kurum ıskontosu yükü eczacıdan artık alınmalıdır. Sözleşmeye göre ekim ayında masaya oturacak olan taraflar yalnızca eczacı tarafı için sorun olan bu durumu ortadan kaldırmalıdır. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti net ve karalı bir tavırda olmalı kamuyu bu konuda imza atmaya ikna etmelidir.
İlaç Alım Protokolünde yer alan ve bazı ilaç ve reçete gruplarının eczacı odası kanalıyla limit veya sıralı dağıtım sistemi ile tevzi edilmesi uygulamasını içeren 3.7 maddesi adil paylaşım ve etik açıdan oldukça önemli maddelerdir. Eczacı odası yönetimi olarak bu uygulamanın her zaman yanında olmanın ötesinde en geniş uygulayıcısı olmanın savaşını yıllar içersince verdik ve vermeye de devam edeceğiz.
Gaziantep Eczacı Odası kurulları olarak zaman içerisinde bu uygulamadaki ilaç ve reçete gruplarının artırılmasının talep edeceğiz ve bu durumun izleyicisi olacağız.
Sözleşmedeki cezai şartlar başlıklı bölümde yer alan hükümlerin eczacıya bakışta hata ile kötü niyeti ayırt etmediğini görmekteyiz. Eczacıya potansiyel suçlu işlemini ve bakışını kabul etmediğimizi belirtmek isteriz. Bu bakımdan her çelişkili durumda eczacının ifade vermesini ve mahkeme karşısına çıkmasının önüne geçilecek düzenlemelerde yapılmalıdır.
Değerli Meslektaşlarım,
Mayıs 2012 sonu itibarıyla uzun yıllardır beklenti içinde olduğumuz 6197 sayılı eczaneler ve eczacılar hakkındaki yasada değişiklik TBMM genel kurulundan kabul edilerek geçti. 9 maddeden oluşan yasa değişikliğinin deki en   dikkat çekici iki madde kuşkusuz eczane açılışına getirilen sınırlama ve ikinci eczacılık tanımlarıdır.
Bu iki madde için değişiklikleri olumlu bulmaktayız. Sınırlamanın olması eczacılara yönelik bir imtiyaz gibi iddia edilse de sağlık hizmeti sunan eczanelere kalite ve daha iyi yaşam koşulları getireceği kuşkusuzdur.
İkinci eczacı çalışma koşulu olarak belirlenen ve yasada ciroya yada reçete sayısına göre diye saptanan bu durumu biz eczacılar doğru okumalıyız. Buradan istenileni eczacılık hizmet kalitesi ve eczacıya ulaşılabilirlik olarak değerlendirmeliyiz.
Burada dikkat edilecek diğer bir konuda ikinci eczacıların ekonomik ve özlük koşullarıdır. Bu zamana kadar mesleğimizde kamu eczacısı ve eczane eczacı tanımlarının yanına belki de üçüncü bir tanım olarak ikinci eczacılığı koyacağız. Bu yüzden ikinci eczacılık müessesenin mesleğe bakışları ve sorunları ayrı, dolayısıyla çözüm arayış ve örgütlülük anlayışları da ayrı yapıların oluşmasına yol açmayacak biçimde düzenlenmesi gerekir.                      
Saygıdeğer Katılımcılar
Gelinen bu noktalarda biz eczacılar birçok alanda, kuşatılmışlık içindeyiz. Kısa erimde de bu müdahalelerin azalacağını öngörmek çok iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır. Bu bakımdan son zamanlarda sıkça dile getirilen “eczacının danışmanlığı”  ile bir takım hizmetleri ön plana çıkarıp eczanelerimizde yaşama geçirip bu uygulamalardan kamuya tasarruf, yurttaşa kaliteli sağlık hizmeti, kendimize yararlar çıkarmalıyız. Bu tarz “eczacı danışmanlığı” ile batı ülkelerinde artmaya başlayan projelerle “meslek hakkı” , “reçete hizmet bedelleri” daha anlaşılır ve karşılık bulacağı düşüncesindeyiz.   
Sevgili Meslektaşlarım,
İçinde yaşadığımız Anadolu toprakları ve hemen yanı başımızdaki Ortadoğu coğrafyasında insanlar yüzlerce yıldır acı, kan ve savaşla iç içeler. Ulusların, kavimlerin din yada egemenlik kurmak adına sürdürdükleri savaşlar son iki yüz yıldır yer altı varlıklarına yani enerjiye egemen olmak için yapılıyor. Bu topraklar kana gözyaşına doydu, kapitalizmin sömürüye, güce sahip olma, tüketme isteğine doymadı.
Sözüm ona özgürleştirmek istedikleri, Irak ‘ ta 1.5 milyon insan öldü, Tunus ‘ta Mısır ‘da Libya ‘da Yemen’de ve yanımızda hemen Suriye ‘de şuracıkta yüz binler öldü kan akmaya da devam ediyor.  Dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip ülkelerinde insanlar yoksulluk yanında bir de başkaları adına kardeş savaşları ile ölüp gidiyorlar. (:::))
Ne yazık ki ülkemizde de insanlarımız ölüyor. Bombalama, patlama, çatışma ve şehit haberleri,
Analar ağlamasın ‘ dileği yalnızca dillerde kalıyor.
Rengi, ırkı, dili olmayan her insandan aynı akan gözyaşı dinmiyor.
Ülkemizin başka alanlarında çatışmalarda, patlamalarda, saldırılarda yaşamını kaybeden gençlerimizin Gaziantep ‘teki cenazelerinde sıklıkla yaşadığımız acı dışında bir bayram günü bizde bu kentin insanları acıya şiddete çok daha yakından tanıklık ettik. Bu saldırı bizim bir arada yaşama isteğimize ve arzumuza yapıldı.
 ama biz yine de inadına nefret etmeyeceğiz birbirimizden,
İnadına beraber yaşayacağız.
Kana, sömürüye. Gözyaşına, güce ve tüketime doymayanlara inat beraber barışı egemen kılacağız. 

Duyuru Okunma Sayısı : 3207
NÖBETÇİ ECZANELER ECZACI REHBERİ İLAÇ BİLGİ SORGULAMA ZORUNLU İLAÇ LİSTESİ İLETİŞİM BİLGİLERİ
Copyright 2011 - 2016 ©
Bu site, en iyi Google Chrome tarayıcısı ile görüntülenmektedir.
Eflatunweb İnternet Hizmetleri - Web/Ios/Android