Sevgili meslektaşlarım,
Sizlere Eczacılık Fakültesi’ne bu yıl başlayan büyük kızımın 3-4 ay kadar önce bana söylediği cümleyi anlatarak konuşmama girmek istiyorum.
Kızım bana “Baba, ben bu okulu bitirdiğim zaman senin gibi eczacılık yapabilecek miyim? Benim de sizler gibi eczanem olacak mı? Yoksa, ben bu okulu bitirdiğim zaman ben birilerinin yanında çalışan bir eczacı mı olacağım?” dedi
Bunu anlatma nedenim şudur:
17 yaşında mesleğe adım atmaya hazırlanan yüzlerce çocuğumuzda biri eczacılığın geleceğine yönelik ve kendisine dönük ciddi endişe taşıyor.
Aslında ülkemizin ekonomik göstergelerine ve gelişmelere dikkat edersek, hepimizin de aynı endişeyi taşıması gerek diye düşünüyorum. Çünkü adına ister küresel ekonomi deyin, isterseniz globalleşme deyin uygulanan sistem ekonomimizi olumsuz etkilemektedir.
AB oluşumu ve BOP gibi projeler, dünyadaki zengin enerji kaynaklarının bölgemizde bulunması nedeniyle ülkemizin etrafında kurgulanmaktadır. Dünya devi ülkelerin amacı, tükenmek üzere olan kendi kaynakları yerine dünyanın kaynakça zengin toprakları üzerinde egemen olmaktır. Bu amaçla kurgulanan oyunlardan genel anlamda Türkiye’miz, özele bakarsak mesleğimiz ciddi bir biçim de etkilenmiştir.
Bugün yaklaşık 10 milyar dolar olan Türkiye’nin ilaç pazarının onbeş yirmi yıl içinde 30 milyar dolara yakın değere çıkacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, pazarın büyümesi sermaye sahiplerinin de iştahını kabartmaktadır. Bu gün ekonomimizi yönetmek üzere yurtdışından çağrılan “ekonomiden sorumlu” bakan;
“Ben küresel ekonominin odağından geliyorum eczacılar da değişen dünya koşuları içinde rekabete ayak uydurmak zorundadır. Biz onları denize atacağız yüzme bilenler hayatta kalacaktır” sözleri ile sektörü götürmek istedikleri noktayı açıkça ifade etmiştir. Yani bir anlamda küreselleşme kuralları, AB ve BOP politikalarını sürdüreceklerini, ilaç ve sağlık politikalarının da bundan farklı olmayacağının sinyallerini vermiştir. Verilere bakılırsa süreç bu biçimde devam edeceğini öngörmek güç değil. Bu değişen yapı içinde eczacının konumunun ne olduğu ya da ne olacağı net olarak belli değildir.
Sağlıktaki savurganlıktan sadece ilaç sorumlu tutulmakta, sektörün diğer ayakları ve ilaç dışındaki kalemler göz ardı edilmektedir.
Eczacı asli görevi olan ilaç, reçete ve sağlık danışmanlığı yerine hepinizin bildiği gibi devletin memuru, katibi, tahsildarı olmuştur.
Ülkemizin genel durumuna bakarsak; ekonomiyi düzeltmek amacıyla yapıldığı söylenen özelleştirmelere rağmen ülkenin borcu artmaktadır. Bu borçlar bahane edilerek Cumhuriyet Dönemi’nde birer ekonomik değer olan, ancak sonraki yöneticilerin yönetim hataları nedeniyle zarar eden kuruluşlarımız, işleyişinin düzenlenmesi ve iyi idare edilmesiyle karlı hale getirilebilecekken yabancılara satılmakta, ancak borcumuz artmaya devam etmektedir. Salt yabancıların satın aldığı bankaların 2006 yılı karları 3 milyar dolardır.
Ülkemizde medya dahil tekelleşme her sektörde çığ gibi büyümektedir.
Medya kuruluşlarında TEB “AKP’ye yakınlığı ile bilinen” ifadesiyle tanımlanmaktadır. Yıllardan beri iktidarla iyi ilişkiler içinde olalım, iyi geçinelim dedik durduk buradan. Sonuca bakıldığında her anlamda iyi geçinmişiz iktidarla. Hem mesleğimizi ilgilendiren konularda, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine olan saldırılara karşı sessiz kalışımızın nedeni bu iyi geçinelim düşüncesi midir acaba?
Peki iyi geçindik de ne oldu?
1. İlaçta karlılık düştü.
2. Devlete yapılan iskontoların farklılığı nedeniyle eczaneler kategorize edildi.
3. İlaçta reklam başladı.